Türkiye Yalan Haberde Neden İlk Sırada?

Medyanın, bireyin siyasal tutum ve davranışlarını etkileme sürecinde yanıltmaca tekniği sıkça kullanılmaktadır. Üretilmiş bir önermenin, kitlenin genel kanısı bu yönde olduğu için haklı ya da doğru olduğu anlatılmaktadır (Değirmenci, 2010: 55). Bu önermenin karşısındaki muhalif önerme ise dayatılan önermenin karşıtları çok olduğu için yanlış olduğu yönündedir.

Herman ve Chomsky’e göre medyanın amacı, 24 saat propaganda yaparak egemen değerleri topluma aşılamaktır (Yaylagül, 2010: 168-169). Bilginin güç olduğu gerçeği, medyanın manipülasyon aracı olarak kullanılmasını beraberinde getirmiştir. Özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında ABD, İkinci Dünya Savaşı’nda da Hitler ve Propaganda Bakanı Goebbels propaganda tekniklerine, “sahte bayrak” operasyonlarına, aldatıcı bilginin yayılması yöntemlerine sıklıkla başvurmuştur. Fransa’da bir deniz kirliliği sırasında çekildiği ortaya çıkan kelaynak kuşunun petrole bulanmış görüntüsünün Körfez Savaşı sırasında kaydedildiği belirtilerek “Saddam’ın ne kadar zalim olduğu” propagandası için kullanılması ya da Filistin’de dini bir bayram sırasında kameraya sevincini anlatan kadının görüntülerinin 11 Eylül Saldırıları sonrası “Araplar sevinç içinde” şeklinde yayınlanması örnekleri hala hafızalardaki yerini korumaktadır.

Yeni medyada da, medyanın içerik üretiminin merkezinde olan birey ve gruplar da tıpkı geleneksel medyada olduğu gibi kendi görüş ve ideolojilerini, haber maskesini de kullanarak aşılamaya çalışmaktadır. Buradaki içerik üretiminde ideolojik kaygılarla hareket eden geleneksel medyadan önemli ölçüde esinlendikleri görülmektedir.

Sosyal medyanın iletişim ve demokrasi açısından olumlu ve olumsuz yönlerine dikkat çekerken, son yıllarda yapılan en önemli tartışmalardan biri, bu yeni iletişim alanının, politik manipülasyonlar ve haberin gerçekle ilişkisinin kopması tehlikesi nedeniyle demokrasiye tehdit olduğudur.

Aslında sosyal medyanın “sosyalliği” konusunda her şey güzel başlamıştır. Baskı altındaki toplumlar bile bu araç sayesinde birlikteliklerini pekiştirmiş ve “devrimler” yapılmasına olanak sağlamıştır. 2011 yılında Arap ülkelerinde yaşanan ayaklanmalarda oynadığı rolle ve son olarak bu algıyı dayatan Batı’nın bir parçası olan Fransa’da yaşanan devasa gösteriler ve sonuçlarıyla, küresel dünyaya, toplumların haksızlıklar karsısında seslerini duyurabilecekleri, örgütlenebilecekleri, kendilerini tanımlamalarına ve ifade etmelerine olanak tanıyan bir alan “özgürlük alanı” olarak sunulan sosyal medya, 2013 yılındaki Gezi Olaylarından bu yana Türkiye’de de aynı algının oluşmasına neden olmuştur. Taksim Gezi Parkında ağaçların yerlerinden sökülmesinin önüne geçmek için parkta eylem yapan gruba polisin müdahale etmesiyle patlayan ve haftalarca devam eden olaylar sırasında geleneksel medyanın olayları görmezden gelmesi ve haber akışının sosyal medya üzerinden sağlanması, özgürlük alanı algısını pekiştirmiş (Acar, 2013: 204) ancak kullanıcıları ciddi bir sorunla karşı karşıya bırakmıştır: Haberin, bilginin güvenilirliği ve sahte habercilik.

İlgili İçerik  Türkiye’nin Suriye-İdlib’e Ücretsiz Elektrik Verdiği İddiası

Sahte habercilik, dünyada hem geleneksel medya araçları, hem de doğrulama organizasyonlarının kaygılandığı önemli habercilik konularından biri haline gelmiştir. Çünkü bu bilgi kirliliği uygun ortamı bulduğunda ciddi sonuçlar doğurmakta, toplumsal hareketleri, siyasi algıları değiştirerek taşları yerinden oynatabilmekte, anarşiye yol açabilmektedir.

Türkiye’de Gezi Parkı olayları, sahte habercilik ile tanışmanın miladı olmuştur. 27 Mayıs 2013 tarihinde, Gezi Parkındaki ağaçlarının sökülmesiyle başlayan süreç, Taksim Dayanışma Platformu tarafından sosyal medyaya taşınmış ve denize atılan büyük bir taş gibi halkalar gittikçe büyümüştür. Zabıta ve bazı polislerin orantısız güç kullanmasıyla olaylar barışçıl gösterilerden şiddete evirilmiş, Anonymous ve RedHack gibi yurt dışı grupların sürece dâhil olmasıyla tam bir “dijital kaos”a dönüşmüştür (Banko ve Babaoğlan, 2013: 13).

We are social ve Hootsuit istatistiklerine göre Türkiye’de nü- fusun %67’sini oluşturan 54.3 milyon internet kullanıcısı, nüfusun %51’ini oluşturan 51 milyon aktif sosyal medya kullanıcısı, nüfusun %54’ünü oluşturan 44 milyon aktif mobil sosyal med- ya kullanıcısı bulunmaktadır. Kullanıcıların önemli bir bölümünü 30 yaş altı gençler oluşturmaktadır (dijitalajanslar.com).

Oxford Üniversitesi Reuters Gazetecilik Enstitüsü tarafından yayınlanan Dijital Medya Raporu’nda 37 ülkede özellikle haber medyasıyla ilgili kullanıcı eğilimleri belirlenmeye çalışılmıştır. Sahte haber konusunda da çarpıcı bilgiler içeren raporda insanların sahte habere en çok maruz kaldığı ülkelerin başında Türkiye’nin geldiği ortaya konmaktadır. Araştırmaya katılan kişilerin yüzde 49’u sahte habere maruz kaldığını belirtmektedir (Reuters Dijital Haber Raporu 2018: 40).

Türkiye’de sahte habere maruz kalmanın nedenleri konu- sunda, araştırmada herhangi bir bilgi verilmemektedir. Sahte habere maruz kalma oranlarının düşük olduğu ülkelere bakıldığında haber kaynağı olarak internet ve sosyal medyanın TV ve gazetelerden sonra geldiği, Türkiye’de ise kullanıcıların haberleri özellikle siyasi gündemi ağırlıklı olarak yeni medyadan takip ettiği görülmektedir (Akyüz, 2018: 172). Reuters Raporunda da benzer sonuçlar yer almaktadır. Sahte habere maruz kalma oranının yüksek olduğu ABD’deki haber kaynağı tercihlerine göre Türkiye, internet ve sosyal medyayı daha yüksek oranda kullanmaktadır (Reuters Dijital Haber Raporu 2018: 109).

İlgili İçerik  Doğruluğu Ne? İki Yaşında

Özellikle sosyal medyanın sahte haberlerin üretimi ve yayılması konusundaki elverişli ortamı, Türkiye’de bu oranların yüksek çıkmasının nedenlerinden biri olarak gösterilebilir.

İkinci önemli etken ise araştırmanın yapıldığı tarih ile ilgili olarak ortaya çıkmaktadır. Bir çok araştırmanın ortaya koyduğu gibi seçim, doğal afet, savaş gibi olağanüstü dönemlerde dezenformasyon içerikli haberlerde artış görülmektedir. Sahte haberler de sosyal medyada bu dönemlerde hem daha çok üretilmekte hem de daha hızlı yayılmaktadır. Reuters Enstitüsü’nün araştırması 2018 yılı Ocak Ayının sonu ile Şubat Ayının başında gerçekleştirilmiştir. Bu tarih Türkiye’nin Suriye’de Terör Örgütü YPG/PKK’nın etkin olduğu ve Türkiye topraklarına saldırılar düzenlediği Afrin Bölgesine yaptığı operasyonun en yoğun günlerine rastlamaktadır. Bu dönemde terör örgütü taraftarları Türk Ordusunun sivilleri bombaladığı iddiasıyla yoğun şekilde sahte haberler üretmiş ve dolaşıma sokmuştur. Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, yapılan yüzlerce haberin sahte olduğunu tespit etmiş ve kamuoyu ile paylaşmıştır. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri de haberlerin gerçek dışı olduğuyla ilgili anlık görüntüler ve bilgiler paylaşmıştır. Dünyanın gündeminde olan böyle bir operasyon döneminde sahte haberlerin arttığı, dolayısıyla maruz kalma oranlarının da yüksek çıkmasına etki edebileceği bir gerçekliktir.

Gezi Parkı Olaylarından bu yana internet medyası ve sosyal medyanın haber aracı olarak özellikle muhalif kesimde daha yoğun kullanıldığı görülmektedir. Gezi Sürecinde özellikle Twitter, protestolarla ilgili haberleşmenin ana mecrası olurken, hareketin buradan yönetildiğini ve haber akışının geleneksel medyadan değil sosyal medyadan sağlandığını gören milyonlar- ca insan ya hesaplarını aktif hale getirmiş ya da yeni hesaplar açmıştır. Bu zamana kadar açılmış ve aktif olarak kullanılan toplam Türk Twitter hesaplarının sayısı Gezi Parkı süreciyle 1.8 mil- yondan, 10 milyona çıkmıştır (Banko ve Babaoğlan, 2013: 17).

İlgili İçerik  Sosyal medya başımıza ne sorunlar açtı?

Görsel 1. Gezi Parkı olaylarında göstericilere kimyasal su sıkıldığını iddia eden sahte haber #occupygezi ve #direngezi gibi onlarca etiket altında, ağırlıklı Türkçe olmak üzere farklı dillerde milyonlarca mesaj paylaşılmıştır. Fakat her ne kadar sosyolojik ve politik tahliller yapılsa da bu olayların şiddete evirilmesi ve büyük bir halk hareketine dönüşmesinde sahte haberlerin ilk sıraya konması gerekmektedir. Gezi Parkındaki kalabalığın bir anda artmasına ve gösterilerin ülke çapına yayılmasına, “polis panzeri genç bir kızı ezdi ve öldürdü”, “polis kimyasal su kullanıyor. Eylemcilerde yanıklar oluştu”, “Taksim’i elinde kalaşnikof olan yüz kişilik sakallı, cübbeli grup bastı, halkı tarıyorlar” şeklindeki sahte haberler neden olmuştur. Diğer yandan eylemcilerin itibarsızlaştırılmasına yönelik “camide içki içtiler” şeklindeki haberlerin de sahte olduğu anlaşılmıştır.

Gezi Olaylarında, twitter mesajlarındaki söylemlere bakıldığında “darbe, işgal, saldırı, baskın, savaş, direniş, isyan, ayaklanma, düşmanlık, faşizm, diktatörlük, panzer, toma, hükümet düşecek”, gibi nefret ve şiddet ifadelerinin kullanılması, protestolara katılan muhalefet partisi milletvekillerinin sahte haberlerin dolaşımını hızlandırması ve geleneksel medyaya aktarması, Mehmet Ali Alabora adlı sinema sanatçısının “Mesele sadece Gezi Parkı değil. Sen hala anlamadın mı?” şeklindeki paylaşımı, “gençlerin masum protestosu” düzeyinin çoktan geçildiğine işaret etmektedir. Gezi Parkı olayları algı oluşturmak amacıyla sahte, üretilmiş, manipülatif bilginin, sosyal medyada gerçeğin üzerine nasıl inşa edildiğini açıkça göstermektedir (Topbaş ve Işık, 2014: 219).

Gerçek bilgilerin yanında çok daha etkili ve hızlı yayılan sahte haber ve bilgilerin yeni medyanın dezenformasyon konusunda geleneksel medyadan çok daha ileri gittiğini göstermektedir. Sahte haberlerin üretimine bu kadar sık başvurulmasının en önemli nedeni etki ve hızdır. Motivasyon kaynağı ise politik karşıtlık ve manipülasyondur.

Bu yazı Doç. Dr. Mete Kazaz ve Dr. Selman Selim Akyüz’ün Sahte Haber adlı kitabından alınmıştır (Sayfa: 40-47).

Doğruluğu Ne? Editör Ekibi